Sunday, June 30, 2013

Eh işte

Merhabalar,

Terastayım, oturuyorum ve içiyorum. Bilgisayarımı şarja takabileceğim bir priz yok. %8. Kalan son güçle bunları yazmaya başladım. Ne kadar gider bilmiyorum.

Diyebileceğim şeyler şunlar; basketbol güzeldir, yüzmek güzeldir, dostlar güzeldir, Çeşme güzeldir. Bazen sıkılırsın ya, bira içmek güzeldir. Profesörler senden bişeyler bekler, sallarsın güzeldir. Güzel şeylere uzun süre uzak kalmışsın, tekrar keşfetmişsin, güzeldir. Araban olması güzeldir, arabanın güneşliği olması da öyle.

Kitaplar güzeldir, okumak öğrenmek güzeldir, zmanında düşünmek, zamanında düşünmemek güzeldir. Hayatın dönemeçleri güzeldir, acı çekmek bazen güzeldir.

Bazen sinirlenmek bile güzeldir, hayal kurmak güzeldir, kendine bile çaktırmamak güzeldir. % 5. Bu yazı fena değildir ama paylaşıp paylaşmamaya karar verirken yitirilen 3 saniye önemsizdir.

Bu yazılanların anlaşılmaması dahi güzeldir, anlaşılması ise inanılmaz.

Mert

Saturday, June 1, 2013

Taksim'de göz yaşartıcı görüntüler

Merhabalar,

Bu akşamdan beri yaşama ve gözleme fırsatı bulduğum şeyleri buraya yazmamam mümkün değildi. Herşeyden önce, Taksim Gezi Parkı'nda yaşanan olaylar karşısında medyanın sessizliği, bunun tam karşıtı olarak ise sosyal medyada dönüp dolaşan binlerce söylenti karşısında, benim adıma yapılabilecek tek şey gidip herşeyi yerinde, kendi gözlerimle görmekti.

Tuzla'daki okulumdan Kadıköy'e geldiğimde saat akşamüstü 6 civarıydı ve Karaköy İskelesi'nin önünüde inanılmaz bir kalabalık vardı. Ülkemizde eylem denilince akla gelen ve ya aklımıza gelmesi sağlanan militan tiplemesinden eser yoktu, Karaköy'e ve en nihayetinde Taksim'e ulaşmaya çalışan herkes bilinçliydi ve atmosfer gerçekten çok güzeldi. 

Karaköy'e vardığımızda sıradışı olan tek şey insanların fazlalığıydı. Taksim'e giden bütün ulaşım araçları engellenmişti ancak Tünel açıktı. İstiklal Caddesi'ne vardığımızda önünü dahi göremediğimiz bir kalabalığın içinde bulduk kendimizi. Kalabalık yavaş bir şekilde ama protestolar ve şarkılar eşliğinde Taksim'e gidiyordu. Ne olduysa Demirören AVM'yi geçtikten sonra oldu.

Biz kendimizi ara sokaklarda bulduk. İki kere Cihangir tarafından Taksim'e ulaşmaya çalıştıysak da, her seferinde atılan biber gazları nedeniyle göremez olduk. Bu sırada polisler TOMA'larla insanları İstiklal Caddesi'nden çekilmeye zorladılar. Ve ilk defa kendi gözlerimle gördüm, biber gazından kaçan insanlara gülen polisleri, yönetmeliğinde olduğu gibi yere doğru değil kabalığın insanların üstüne sıkılan biber gazı kapsüllerini. İnsanların sedyelerde taşındığı, gönüllü doktorların geldiği, dürümcülerin, dönercilerin yaralıları içeri aldığını gördüm. İnsanların birbirine biber gazı için solüsyon hazırlayıp verdiğini, lokantaların onlarca limon dağıttıklarını gördüm. 

Herkes ordaydı, sen ordaydın, ben ordaydım, yaşlı teyzeler ordaydı, herkes ordaydı aslında. Gündemi takip eden, yaşananları ve açıklamaları gören herkes oradaydı. Başbakan'ın Esad için kullandığı "halkına zulm etme" özelliğinin maşası olan polisleri hepimiz görüyoruz artık. Eğer siz hala bu hükümeti yol yaptığı için veya "sözde" ekonomiyi düzelttiği için destekliyorsanız, sizin insanlığınızdan şüphe duyarım. Eğer dini duygularınıza hitap ettiğini düşünüyorsanız, yaşam tarzınızı yansıttığını düşünüyorsanız, açın Kur'an-ı Kerim'i okuyun. Bu ülkede olan biten herşey zulüm. Politik iktidarı kendi oyun bahçesi, insanları da oyuncakları sanan insanlara  hadlerini bildirilsin. Bu iş artık politika değil, insaniyet meselesi.

Şans eseri Suriye'den, Esad'dan kaçıp gelmiş bir Suriyeli'yle tanıştım ara sokaklardan birinde. Evine gitmek istediğini ama ne olup bittiğini anlamadığını söyledi. Ona durumu anlattığımda bana, biraz huzur bulabilmek için Suriye'den kaçtığını ama İstanbul'un Suriye'den pek bir farkının olmadığını söyledi. Ben o an bunu hepinizin duymasını istedim. Özellikle başbakanın duymasını istedim.

Gelecek günler ne getirir bilmiyorum. Ama tek farkında olduğum şey insanların artık tepkisiz kalmadıkları. Artvin'de ve Uludere'de bu devlet kendi sivil vatandaşını öldürdü. Kendi gözümle görmedim ancak bugün de ölüler olduğu söyleniyor. Bu kadar basit mi? "Ama öldüler efendim" dendiğinde "Bana ne, ben ne yapayım?" diyen bir başbakan istemiyorum. İsterse bizi dünyanın en zengin ülkesi yapsın, hepimizi köşklerde yaşatsın. Bırakın insan gibi yaşayalım.

Mert