Tuesday, September 30, 2014

Rahatlığın getirdiği tembellik hakkında

Merhaba,

Fazlaca zaman oldu son yazdığımdan beri. Nedenini hepimiz bilmiyor muyuz sanki? Ailemin, dostlarımın arasındaydım, aylardır hasretini çektiğim, hayallerini kurduğum günlere kavuşmuştum. Kendi tadında sıkıcılıklara sahip olan, samimi günlere geri dönmüştüm. İngilizce konuşmamayı, Almanca mırıldanmamayı özlemiştim. Ve tabi bunların hepsini bi anda geri kazanan ben, sudan çıkmış balık gibi, yazmayı da, düşünmeyi de, koşmayı da, özlemeyi de bıraktım, bi daha olsa yine bırakırım. Zaten beni korkutan da bu.

Gece bu kadar sessiz olmazsa nasıl duyarsın ki kendi düşüncelerini? Ama bunu dostlarının, sevdiklerinin yanında olmaya değişir misin? Öğle sonralarını yemyeşil parklarda kitap okuyarak mı geçirmek istersin yoksa arkadaşlarınla gülerek mi? Ne var ikisinin bi karışımını istemekte? Saat 10'u geçtikten sonra bira bulmak için tekel tekel dolaşmanın eğlencesini de, biranın çok ucuz olduğundan su gibi akmasını da istemek çok mu fazla?

Hem akademik anlamda istediklerini  gerçekleştirip hem de hissedebilmek yeniden imkansız mı? Pub sahibi olup profesör olmak kimsenin aklına gelmemiş mi? Trenle yolculuk etmeyi bu kadar sevip yine de sadık dostu Theoden King'i bırakmayı istememek kaçınızın aklına yatmakta? Neyse ki tartışmaya açık olmayan konular var, kahvaltı ve vapur başlıcaları. Bi de aile. Dostlar da tartışmaya açık değil. Sanırım hiçbiri tartışmaya açık değil.

Sevgiler,

Mert