Wednesday, July 1, 2020

Atalet

Yazmaktan ziyade yazmak ustune dusunuyorum uzun zamandir. Simdikine nazaran ne kadar cok yazardim eskiden diye. Simdiyse klavyedeki tuslara basmaya karar verdikten sonra, bunu ne kadar daha devam ettirebilecegimi bana hatirlatma nezaketini gosteren bilgisayarima devam etme gucunu saglayabilecegim kabloyu gidip diger odadan alamayacak kadar atilim. Atalet her yanimi sarmis, tepkisizlik, caresizlik, tukenmislik, curumusluk. Bitmislik. Sanki zamanin bile bir onemi yokmuscasina. Sanki dunun bugunden farki yokmuscasina. Gecenlerde bir soz okumustum. Insan 24unde olur diye. Bu sozu ben dusunemeyecek ve kabul edemeyecek kadar inatciyim, biliyorum. Ama icten ice anliyorum. Bu agirlik, omuzlarimda degil, gogsumun tam ortasinda. Inandiklarim ugruna savasacak halim yok. Inandiklarim yok. Calindi hepsi. Sadece hatirladiklarim kaldi. Sanki hatirladiklarima tutunursam, elbet bir gun donecek geriye hepsi. Sanki Mert donecek. Geride biraktigi kabuktan kurtulup yasayacak yine. O zamana kadar..

Friday, January 17, 2020

Bir şarkı

Hala zamanla kafayı bozmuş durumdayım, buna şüphe yok. O kadar bozmuş durumdayım ki anlatmak istediklerimi anlatabilmek, aktarabilmek için seçeceğim sözcükler üzerine düşünecek vaktimi dahi düşünüyorum. Sanırım anlaşılma arzusunu yitiriyorum. Ben size müziğin hissettirdiklerini nasıl anlatabilirim? Sanırım anlatamam, sadece paylaşabilirim.  Ve siz benim hissettiklerimin yakınından bile geçmeyen hislerle dolarsınız. Yine hüsran. Peki, evrenin tüm boşluklarını dolduracak kadar doluysa içimiz, özgür mü bırakmalıyız onu? Yoksa evren böyle boşluklarıyla daha mı güzel? Her birisi tek tek kuruyana kadar.

https://www.youtube.com/watch?v=7wMiMDBHnJ0

M.