Saturday, May 31, 2014

Cuma gecesi

Merhaba,


Soğuk bir cuma gecesi,
Ceketsiz dönmüştüm bu sefer, 
Umudumu kapının arkasına astım,
Cesaretimi masanın üstüne koydum,
Şarap henüz bitmemişti.

İyi geceler,

Mert

Saturday, May 24, 2014

Cızbız

Merhaba,

Pazartesiydi. Sabaha karşı üç gibiydi gözlerini kapattığı. Alarmını yine bir dizi hesaplamadan sonra sabah sekize kurmuş ama yine 6:45 gibi kalkmıştı. Daha vaktim var diyip tekrar kolaylıkla uykuya dalan insanları düşünüp uykusuna dönmek istedi. Ama nedense yine olmadı.

Önce yatağı suçladı, 6:50 falandı. Daha sonra hiç farklı oldu mu hayatında dedi, biraz cevap arandı yine, bulamadı, bu sefer kalkındı. Duş muş kahvaltı falan derken saat sekiz olmuştu bile, alarm çaldı. Arkadaşlarını düşündü, şimdi onlar iştedir, ne kadar şanslıydı, pazartes, 12'de başlıyodu dersi, eve gidişi akşam 9:30'u bulsa bile.

Her neyse, ailesini aradı, ilgisiz geçen bi haftasonundan sonra, pazartesi sabahı aramalıydı. Düşündü, binlerce kilometre uzakta bi yerde, o güzelim insanlar, sırf o, o gün aklına eser de vakit ayırır, onlarla konuşur umuduyla bi ofiste ekranın karşısında bekliyo olabilirler diye. Yanılmamıştı, oradaydılar. Onlarla konuştu, kendi bile farketmemişti bu kadar ümit dolu olduğunu. Ta ki bitirene kadar görüşmeyi.

Debelendi falan filan. Sonra bırak dedi, ver kafanı başka şeylere, bak burnun nası oksijeni içeri çekiyo. Birazcık alman gibi hissetmek istedi, bi an başardı da, kendisini tanımazmış gibi fazladan kitap koydu çantasına. Otobüse tembeller binsin dedi, yürüdü tren istasyonuna kadar. Köln'deydi ne de olsa dersi.

9.55 civarı vardı tren istasyonuna, hedefi olan 10:01'den kaç dakika önce vardığı da ödev olsun sana. Gecikmeli gelen Wuppertal trenini gördü, Alman'dı hala o, hemen birine sormak yerine gitti çizelgeden kontrol etti, istikamet Köln Süd'dü. Sıkıntı yok, atla. Belki erken gider, bi euro değerindeki kocaman kahveni erken içer, belki tüm büyük bilim adamlarının gözünden kaçırdığı şeyi keşfedersin.

Karşılıklı ikişer koltuktan oluşan yere geçti, karşısında birisi vardı. Yüzüne baktı, tipik alman güzeli dedi. Allahı var, güzeldi. Ama gözünde bi pırıltı olmazdı bunların, bi çift göz insanı nası ısıtır, o da bilimin ucu açık kalmış sorularından olsun.

Önce hapşurdu kız. Türkçeden klasikleşmiş çok yaşayı dilinde yuvarladıktan sonra, bless you demeyi akıl etti bikaç milisaniyede. Thank you'yu zar zor duyduktan sonra sen de gör cevabını ingilizce nası vereceğini düşündü biraz. Olmadı işte, o da pek zorlamadı.

Daha sonra kız kalem ve kağıt çıkardı, dizinin üstüne koyduğu kağıtta bişeyler çiziktirmeye çalıştı, olmuyodu işte, o denedikçe, adamın elinde okuduğu notlar anlamsızlaştı. Önem sıralamasında kaymalar olmuştu, önce başkası, sonra kendisi. Çıkadı defterlerinden birini, ingilizce bişeyler söyledi ve verdi defterini, şaşırmıştı kız, tabi şaşırırdı, ota boka danke-bitte ikilisini iteleyen bi kültürden görmemişti böyle şeyler belki de.

Bu seferki teşekkürü içtendi, hatta sohbet etmeye bile başlamıştı. genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkında katılacağı münazara hakkında bişeyler çiziktiriyodu. Bizim adam duymuştu tabi, kendi babasından daha çok bilgisi vardı elbet, inanılmaz ama o bilgi o sohbeti ilerletti. Tren brühl'de durmuştu ama ikisi de farkında değildi. Kızın gözleri parıldıyodu, başka bişey pek önemli değildi. Küpeleri çok güzeldi. Cesaret edip söylediğinde bunu, kız şaşırmıtşı, genelde erkeklerin farketmediğini söyledi. Adamın aklından daha önceki ilişkisi geçti, ne de olsa herşeyi o öğretmişti. O ara bikaç saniye boş bakmıştı, hafif salladı kafasını, silkip attı o düşünceleri. Adını sordu kıza, neredeyse yarım saat olmuştu. Kız söyledi, hatta heceledi dahi soyadını. Kendisininkini sordu, adamın genelde ilk telaffuzda anlaşılmayan ismini önemsememezlik yapmayıp 3 kere sordu, Doğru telaffuz edene kadar denemişti. Bi dostum o an adamın da gözlerinin güldüğünü söylemişti.

Köln Süd istasyonuna yaklaşıyodu tren, saçma sapan bi dersin saçma sapan asistanı ona laf attı o an. Cevap vermemezlik edemezdi. Dersten önce kahve içer misin dedi asistan. Lanetler olsunki wuppertal'a gidemezdi, daha en baştan Köln Süd'e gideceğini söylemişti. Bi daha görmicek olsa dahi hayatı boyunca, kızın gözünde saçma bi konuma düşmek istemedi. Ve hatta bu yüzden ondan telefon numarasını dahi istemedi, bunun yerine seni tekrar görmeyi çok isterim gibisinden kofti bi cümle kurdu. Asistan yanından ayrılmıyodu, kız ona bakıyodu, tren durmuştu. Dünyanın en manasız adımını attı trenden dışarı, tüm güzel ihtimallerin katili olan adım. Ve hemen sonrasında tren wuppertal'a, adam kahve içmeye gitti. Çantasını koydu yanına, bi nefes verdi, tekrar hissedebilmek güzel şey dedi içinden.

Günaydın,

Mert