Friday, October 31, 2014

yemekli alegorik anlatım

Merhabalar,

Yazmam gerektiğini hissettiğim ama elimin gitmediği gecelerden biri yine. Ne hakkında yazsam onu bile bilmiyorum, bilmem de gerekiyor mu diye sorduğumda kendime, hep olumsuz yanıt alıyorum. Çoğu zaman olduğu gibi bir çorba misali aklımdaki düşünceler. Tek hissettiğim çorbanın artık pek bir koyulaştığı, kolay kolay akmadığı. Geçtiğimiz bir hafta boyunca kalesi dört bir yandan kuşatılmış bir şekilde dayanmaya çalışırken, kendi idrarını içmek zorunda kalmış askerler gibi biçareydim. Kuşatmanın sebebini bilsem ve kuşatmayı elbette yarıp geçeceğimi bilsem dahi, hiç olmamış gibi davranmakta pek başarılı değildim. İşte sırf bu yüzdendir ki, iyice koyulaşmış, artık akmayan aklımdaki düşünceler gözümün önündeki suyu kana kana içemedim. Oralete inanan insan, önüne cam gibi oralet konsa, içmez mi? İçer.

Cam gibi bir oralet var önümde. Nice zamandır mutluluğun varlığını inkar eden ben, sonunda onun kaynağıyla karşılaştığıma inanamamaktan oraletimi yudumlayamıyorum gönlümce. Simidimi paylaşmak istiyorum halbuki, ama nasıl yapılacağını pek bilmiyorum sanırım. Al diyorum bütün simit senin olsun, sonra nası aldın diyorum, en başta kendimin verdiğini unutmadan. Elbette o kadar zaman inkar ettiğin olgunun nasıl pratikte uygulanacağını bilmeyebilir insan. Ama içim rahat, öylesine güveniyorum. Simidimi paylaşmak istiyorum, tam da ortadan ikiye bölerek. Tüm yaralar sarıldı, tüm sistemler hazır, Atılgan yola çıkmayı bekler.

Beklediğimden kötü bi yazı oldu ama kötü olan sadece yazı olsun.

İyi geceler,

Mert