Wednesday, January 28, 2015

Kaftansız Kafkas


Merhabalar,

İlkokul 1. sınıftaydık, artık nasıl olduğunu hiç hatırlamıyor olsam da, kafkas ekibindeydim. Sınıf öğretmenimiz olan Mualla Hoca'nın izniyle, bazı derslerde okulun bodrum katına inip prova yapardık. Neden olduğunu o zaman da bilmediğim, şimdi ise ancak şu yaşımın verdiği aşınmışlıkla yorumdan öteye geçmeyecek bir sebepten ötürü çok sıkı çalışıyordum kafkas oyununa. Dizlerimi karnıma kadar çekiyordum, kolumu dimdik tutuyordum, yumruklarım sımsıkıydı. Güzel zamanlardı, çizgi film izler, ateri oynardık, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) nasıl yazılacak diye kavga ederdik. Düşündüğümüzün anında yüzümüzden okunduğu, dilimizden döküldüğü zamanlardı.

Müsamere zamanı yaklaşıyordu, kafkas ekibi kıyafetleri toplu alınacaktı, neden olduğunu hiç bilmediğim, hatırlamadığım bir sebepten ötürü benim kıyafetlerimin siparişi verilmemişti. Parasını mı ödememiştik, yoksa unutulmuş muydu hiç bilmiyorum. Hatta müsamere gününe kadar kıyafetim konusunda problem olduğunu dahi bilmiyordum sanırım. Müsamere gününün öncesindeki gece uyuyamamıştım, uyuyamadığım her gece de olduğu gibi, annemin ya da babamın yaklaşan ayak seslerini duyduğumda, gözlerim faltaşı gibi açık tavanı seyreder halden bir anda gözlerimin sımsıkı kapalı, sırtımın kapıya dönük olduğu sahte-uyku haline dönerdim. İçeri giren annem/babam da benim oyunuma ortak olur “Aaa Mert uyumuş” derlerdi, ben gülmemek için zor tutardım kendimi. Velhasıl, heyecanlıydım o gece, elbette uyuyakaldım bir süre sonra.

Sabah ne oldu, ne bitti, hiç birini hatırlamıyorum, hafızamda yok. Çocukluğumla ilgili hatırlayamadığım anları, çoğu anı hatırlayamıyorum, hep depreme yorardım, hala da değişmedi bu tutumum. Hatırladığım tek şey ise, oyundan hemen önce sahne arkasındayken, kafkas kıyafetlerinin geldiği andı. Ufaktık ya, annelerimiz oradaydı bizi giydirmek için. Herkesin kıyafeti tek tek çıkıyordu, kaftanından tut, kalpağına, çizmesine kadar. Benim gömleğim, kemerim, çizmelerim, kalpağım yerli yerindeydi, lakin kaftanım çıkmamıştı bi türlü. “Benim kaftanım neden yok?” sorusunu safça sorduğumu hatırlıyorum anneme. Annem ve kafkas hocamız(ismini hatırlamıyorum) benim kaftanımın çıkmadığını, ama bunun sorun olmadığını, sahneye çıkıp onlarca kez çalıştığım hareketleri yapmamı söylediler. Hangisi, hangisini söyledi bak onu hatırlamıyorum, muhtemelen kurdukları cümle de bu değildi ama farkeder mi? Moralim bozulunca yüzüme yansırmış benim, yakın dostum Hakan söyledi bunu yakın zamanda bana, valla farkında değildim. Sahneye çıktığımızda, tüm siyah kaftanlı arkadaşlarımın arasında bembeyaz gömleğimle kim bilir ne kadar gülünç görünüyordum. Sanki müsamereye gereken önemi vermemiş, özeni göstermemiş gibi görünüyor olmalıydım, halbuki ne kadar çok çalışmıştım, ne kadar çok istemiştim güzel bir performans sergilemeyi.

Tüm figürleri doğru dürüst yaptığımı hatırlıyorum, sıcaklamıştım, onu da hatırlıyorum. Müsamere bittikten sonra babam ortalarda görünmüyordu, annem, kafkas hocam gelip kutladı, arkadaşlarımın anneleri de öyle. Ne kadar olgunca hareket etmişim ve gösteriyi bozmadan “idare etmişim”. İdare etmek kelimesini bana açıklamaya çalışmışlardı, çok iyi hatırlıyorum şimdi. Tebriklerin önemi var mıydı benim için? Yoktu, çünkü bence olmamıştı, hayallerimdeki gibi değildi. Zerre tesir etmiyordu başka insanların sözleri, hayalkırıklığıyla doluydum. O ruh halinden nasıl çıktığımı, bu anıyı nasıl unuttuğumu bilmiyorum. Fotoğraflar depremde kaybolmuştur, eminim. Unutmamak için yazdım bu yazıyı.

İyi geceler,

Mert




No comments:

Post a Comment